Olayımız, çıplak bir tepenin
kuzeye bakan yamacında,
dam evlerden meydana gelmiş,
ceviz ağaçlarıyla ünlü bir köyde
geçer. Benli köyü, Sivas Ankara
karayolunun 150. kilometresinde
ve 7 km güneyinde yer alan,
Yozgat Akdağmadeni ilçesinin
hayvancılık ve tarımla geçimini
sağlayan küçük bir köydür.
Olayın ne zaman geçtiği
kesin olarak bilinmemektedir.
Ancak olayda geçen başlık parası
birimlerinden 1900’lü yılların başlarında
olduğu tahmin edilmektedir.
Konumuz olan türkü, bazen seda,
bazen hikâyesiyle birlikte çevre köylerde
toplantılarda bozlak türünde söylenmektedir.
On kıtadan fazla olduğu bilinen
türkünün birçok kıtaları çevre halkınca
unutulduğundan günümüze sadece
üç kıtası gelebilmiştir.
Kalan kısmının da kaybolmaması için
yazılı hale getirmeyi düşündüğümüz
türkünün, diğer kıtlarının da bulunup
tamamlanması dilemekteyiz.
BENLİLİ ANİŞ
Aniş köyünün güze kızlarından biridir
ve köy gençlerinin en gözde gelin adayıdır.
Sinirli ve biraza da huysuz babası
yüzünden, çok istekli olmasına
rağmen kimse dünür gönderemez.
Kısmet olacak ya, annesini babasını
küçük yaşta kaybetmiş, kimi kimsesi
olmayan, geçimini onun bunun
gündelik işlerini yapmakla sağlayan
Ali, bütün cesaretini toplayarak Aniş’i ister.
Kız babası, önceleri isteksiz
gözükse de komşuların etkisi ile sonun da
razı edilir. Böylece Aniş ile Ali nişanlanır.
Ali nişanlanır ama işin asıl zoru
bunda sonra başlar. Kız babasının
başlık olarak istediklerini temin edip
ödemesine rağmen,
150 lirayı bir türlü ödeyemez.
Aniş gibi bir kızla nişanlandığını
düşündükçe çalışmalarını daha
bir şevk ve heyecanla sürdürür.
Tek amacı, başlığı bir an önce ödeyip
Aniş’ine kavuşmaktır.
Yıllardır ıssız olan yuvasını onunla
şenlendirme düşüncesi Ali’yi mutlu etmektedir.
Günler, aylar, hatta yıllar geçer;
Ali bir türlü başlık parasını ödeyemez.
Bu gidişle temin etmek imkânsızdır.
Kendi köyünde değil, çevre köylerde
dahi para karşılığı iş yaptıran
pek bulunmamaktadır.
Günün şartları gerçeği
çok az kişide nakit para bulunmakta ise de,
o da Ali’nin eline geçmemektedir.
Her türlü gayretine rağmen temi
edemediği 150 lirayı, af etmesi,
yoksa hafifleterek başka şeylere
ödeme imkanı için kız babasına
ricalar gönderen Ali, bu konuda da
başarılı olmaz.
Ali’nin başlık parasını ödeyemeyeceğini
anlayan kız babası, komşularının
ısrarları üzerine istemeyerek
razı olduğu bu nişandan, başlık
parasını bahane ederek kurtulmak
ister ve Ali’nin nişanla ilgili çıktısını
iade ederek nişanı bozar.
Bu olay Ali’yi karamsarlığa düşürür.
Derdini kime anlatacak,
kimden yardım umacaktır.
Yalnızlığı çekilmez hale gelen
köyün garibi Ali, bir gün evinin
duvarı dibine oturmuş kara kara d
üşünürken, bir anda
nişanlısının sesi ile ayıkır
. Helkesi kolunda suya giden Aniş,
Ali’nin vaziyetine dayanamaz.
Kızgın bir sesle;
- Ne o kara kara düşünüyorsun.
Sen ne biçim erkeksin.
- Ben düşünmeyim de kim düşünsün.
Yoksulluğun yüzünden seni de kaybettim.
Elimden başka ne gelir.
- Üzülmene, kara kara düşünmene
gerek yok. Ben seninim,
senden ayrılamam; hiç kimse
bizi birbirimizden ayıramayacaktır.
Kaybedecek vaktimiz yok, en kısa
zaman da kaçmamız, emelimize
ulaşmamız gerek. Senin aczin,
babamın inadı ve para tamahı
yüzünden bıktım, usandım artık
Aniş’in beklenmedik teklifi Ali’yi
heyecanlandırır, cesaretlendirir
bir anda; yeniden canlanır.
Lakin sakin düşününce tedirgin olur.
Takip edilip yakalanabileceklerini,
sonlarının kötü olabileceğini;
kendisinin rezil perişan almasının
önemi olmadığını, ama Aniş’ine
yapılabilecek kötülüğe dayanamayacağını
ileri sürerek teklifi kabul etmez.
Bütün tatlılığıyla ve sevecenliğiyle
bir sürü dil döker Aniş, ne yapıp
yapar Ali’yi kaçmaya razı eder.
Akşam yunaklıkta buluşacakladır.
Ali köyden bir at bulup sözleşilen
saatte gelmek için oradan
uzaklaşırken, Aniş bohçasını
toparlamak üzere helkelerini su
ile doldurarak evin yolunu tutar.
Delikanlının ümitsizliği az da
olsa kaybolarak yeniden ümitle
canlanır. Akşamın olmasını ve
sonsuza kadar sevgilisine
kavuşacağı anı heyecanla
bekleyecektir. Ali için bundan
sonra saatler geçmek bilmez.
Bu heyecanlı ve dayanılmaz
anı yaşayabilmeleri için gerekli
olan atı bir an önce temin etmek ister.
Köyde at sahibi olan evlerden birinden
çıkar diğerine girer. Lakin asıl derdini
kimseye anlatamadığı için ihtiyacını
gideremez. Kaç kapıyı çaldıysa
bir türlü at bulamaz. Yoksulluk ve
kimsesizlik bir türlü yakasını bırakmamaktadır.
Eline geçen bu fırsatı da mı kaçıracaktır?
Bunu düşündükçe Ali kahrolur.
Ümitsizce derdine çare olacak birilerini arar,
durur.
Ali dolaşadursun, ortalık karamaya başlamıştır.
Anlaştıkları saatte bohçasını sırtlayan
Aniş, yunaklığa gelir. Ali’nin orda
olmadığını anlayınca bir köşeye
çekilip oturur ve yavuklusunu
beklemeye başlar. Bir yandan da
bel bağladığı gencin beceriksizliğini
düşünerek kendi kendine hayıflanarak
bekler, ümitsizlik içinde ümitle.
Bir müddet sonra karanlıkta bir
atlı içeri girer. Aniş gelenin nişanlısı
olduğunu zannederek ve heyecanla;
- Nerede kaldın, babamlar yokluğumu
anlamadan bir an önce gidelim, çabuk acele et der.
Halbu ki gelen tütün kaçakçısıdır.
Karanlık ve ıssız bir dam içinde
kadın sesi şaşırtmıştır yabancıyı.
Önce ne olduğunu anlamsa da
istemiye istemiye “gidelim” cevabını
verir. Aniş bir taraftan yakalanma korkusu,
diğer yandan heyecan ve telaşla
Ali zannettiği tütüncüyü sıkıştırmaya
devam eder. Ne olup bittiğini
anlamayan yabancı, alelacele
atının tütün denklerini indirerek
“atla gidelim” der. Aniş’i terkine
attığı gibi, gecenin karanlığında
konuşmamaya dikkat ederek,
hızla köyden uzaklaşır.
Dere tepe demeden karanlığın içinden,
Ozan, Parmaksız, Karapınar, Babu,
Çiçekli ve Çiçekli Höyük’ü gibi birçok
köyün bazen içinden bazen görülürüz
endişesiyle kenarlarından geçerler
ve uzunca bir yol kat ederek, deveci
dağına varırlar.
Bir yandan korku ve heyecanın etkisiyle,
bir yandan da konuşulursa sanki takipçiler
var da seslerini duyacakmış gibi
düşündüğünden Aniş de konuşmaz
tütüncüden şüphelenmez.
Bu arada yavaş yavaş şafak sökmekte
ve gün ağarmaya başlamaktadır.
İşte ne olursa olanlar o anda olur.
Aniş başından vurulmuşa döner.
Ali ile değil de bir yabancı ile kaçtığını
anlar anlamasına da neye
uğradığını da şaşırır.
Bağırıp çağırsa da kimseye sesini duyuramaz.
Çaresiz tütüncünün eline düşmüştür.
Uzun süre oturup ağlar, yalvarıp yakarır ama faydasız; yabancıya söz geçiremez.
Gençliği ve güzelliği karşısında
büyülenen tütüncü kararlıdır.
Kendisini memlekete götürüp,
evinin hanımı olmasında ısrar eder.
Aniş çaresiz boyun eğerek,
Tokat’ın Erbaa İlçesine kuma
üstüne yeni bir gelin olmaya mecbur kalır.
Ali gecenin geç saatlerinde
yunaklığa geldiğinde Aniş’i bulamaz.
Evden çıkamadığını veya gelmekten
vazgeçmiş olduğunu düşünerek çaresiz
oturur ve ümitsizce beklemeye başlar.
Gecenin sessizliğinde ayak seslerini
duyabilmek için kulağı sestedir.
Ama ne gelen, ne de giden vardır.
Ali bitkin ve zelil bir şekilde bekleye
dursun, sabahın ışığıyla birlikte
yavaş yavaş çevre canlanmaya başlar.
Bir müddet sonra köyde kopan velveleden
anlar ki aniş kaçmıştır. Bütün bütün şaşırır.
Nasıl olur, kendisi burada iken kiminle kaçabilir?
Karmaşık düşüncelerle korktuğunun
başına gelmesini düşünürken, bir de ne görsün;
yunaklığın içinde rasgele atılmış tütün
denkleri durmuyor mu? Yıllardır köye kaçak
tütün getiren birinin işi olduğunu anlar.
Tokat‘ın köylerinden gelen kaçakçılar
sık sık köylerine uğramaktadırlar.
Fazla söze gerek yoktur artık.
Olan olmuş felek sillesini yine
Ali’ye vurmuştur. Aniş’i kaçıranın
tütüncü olduğunu anlar,
Bütün çaresizlik ve bitkinlikle birlikte
hüzün çöker üstüne. Olanca duygu
yüklü bir şekilde oturur, elini kulağına
atar ve içini dökercesine başlar söylemeye.
Sör sökün eyledi de Benli Düzü’nden
Ganlı yaşlar aktı aniş ala gözünden
Geç Babu Dağı’ndan, Höyük Özü’nden
İçtiğin sularda intizar Aniş
Eğri kılıç üstünede gınalı parmak
Ne müşkülmüş Aniş senden ayrılmak
Sana bir minnetim var Çekerek Irmak
Geçtiğin köprüler de intizar Aniş
Deveci Dağı derlerde yoluyun üstü
Uğrama Zile’ye Aniş yırttırın postu
Şaban Gayası‘ndan aşırdılar gınalı dostu
Geçtiğin yollar da intizar Aniş.
DERLEYEN : Nazmi ŞİMŞEK - Öğretmen
OLAYIN GEÇTİĞİ YER: Benli köyü
Saraykent / YOZGAT
Yozgat Pinari. - Selahattin boluk |